ASTROLOJİ BİR BİLİMDİR!
'Bir
çok olayı Astrolojik olarak yorumladığımızda hayrete düşer ve astrolojinin
öngörülerinin hayatımızdaki gerçeklerle bire bir örtüştüğünü görürüz. Buna
rağmen Bu durumu açıklığa kavuşturacak elle tutulur bir delil bulmakta da
zorlanırız.Astrolojinin arkasında yatan gerçekten sezgisel yaklaşımlar veya
matematiksel hesaplar ve istatistikler midir?Bu soru hiç ara vermeden beyninizde
dolaşır durur.
Eğer
biraz şüpheci davranabilir ve üzerinde önyargısız bir şekilde düşünebilirseniz
bu tür sorulara cevabınızın evet olması gerekir.Astrolojinin gerçek bir bilim
olduğu bilincine yükselmeniz hiç de zor olmayacaktır. Örneğin, günlük duygu
değişimleriniz veya özel günlerinizde hem vücudunuzdaki sıvıların ve hem de
okyanuslarda ki sıvıların Ay tarafından nasıl etkilendiğini bir düşünün. Benzer
şekilde, Dünya'nın Güneş çevresindeki hareketi günün uzunluğunu etkiler. Buna ek
olarak uyku, ruh hali, davranış biçimi ve bağışıklık sistemi üzerindeki etkileri
de bilim adamları tarafından ispatlanmıştır.
Sizin
hakkınızda bir yorum yapabilmek için bir Natal Haritanız olması gerekir. Burada
ilk yapılacak tespit, öncelikle siz doğduğunuz zaman Güneş'in hangi takım
yıldızla beraber olduğudur. Güneş o tarihte Yay takım yıldızıyla beraber ise
sizin Burcunuz Yay olur. Ve bu burçta bulunanlarla aynı karakteristik
özellikleri taşıyabilirsiniz.
Diyelim ki siz Horoskopunuzu okudunuz ve hiç bana benzemiyor dediniz. Bunun
sebebi ise siz doğduğunuzda bütün diğer takım yıldızları ve gezegenler
gökyüzünde bir yerde bulunuyordu. Ve her biri sizi farklı bir biçimde etkiledi.
Başka bir deyişle bütün Yay'lar aynı şekilde yaratılmamışlardır. Bu sizin
doğduğunuz yer ve zaman ile ilgilidir. Bu sebeple bu bilgiler eksik olduğunda
Yükselen burcunuz ve sizin hakkınızda kesin bir yorum yapılması oldukça zordur.
Doğru
bilgiler altında çıkarılmış bir Natal Harita tıpkı Kader Planı gibidir.
Artılarınız ve eksileriniz hakkında bilgi verdiği gibi olaylardan nasıl
etkilendiğinizi ve çevrenize kendinizi yansıtma şeklinizi de ortaya açıkça
koyar. Olasılıklardan söz edilir. Veya tekrarlanan deneyimlerden… Bunları nasıl
aşacağınız konusunda ise ancak uzman bir Astrolog'a çekinmeden danışabilirsiniz.
Natal
Haritanızda gökyüzü 12 Ev'e ayrılır. Buralarda belli gezegenler bulunur. Diğer
gezegenlerle ve evlerle yaptıkları açılar son derece önemlidir. Her Ev
hayatınızda ki ayrı bir dönemi işaret eder. Örneğin, 7. Ev evlilik ve ortaklık
ilişkisini, 4. Ev ise yetiştiğiniz ev ve aileyi, 10. Ev ise iş durumunu
gösterir. Doğmuş olduğunuz zamanki gezegenlerin pozisyonları hayatınızın çeşitli
dönemlerini etkiler.
Gelecekle ilgili öngörüler yaparken ise hayatınız süresince, Gezegen'lerin
değişik Ev'lerinize transit yaparak geçmesini hesaplarız. Böylece O Evi
ilgilendiren konularla ilgili çeşitli etkiler ve değişiklikler yaşamanız mümkün
olur.
Astroloji, Güneş, Ay ve gezegenlerin hareketlerinin yorumlanmasından oluşan çok
eski bir bilimdir. Astrolojinin ne zaman çıktığı kesin olarak bilinmemekle
birlikte en az altı bin yıllık bir geçmişi olduğu söylenmektedir. En eski
çağlarda bile insanlar Güneş, Ay ve yıldızlarla ilgilenmişlerdir. Onlara bakmış
ve hepsinden kendilerince birer anlam çıkarmışlardır. Zamanla bu bilgiler
kuşaktan kuşağa geçmiş, yayılmıştır.
Astroloji, Gökyüzü evleri, Burçlar ve Yıldızlardan yararlanan bir sanattır aynı
zamanda. Bir astrolog bunlara göre hesaplar yapar, durumları saptar ve
yorumlarda bulunur. Her ev, her burç, her yıldızın anlamı vardır. Ayrıca
yıldızların aralarındaki uyum ve uyumsuzluklar da büyük değerler taşırlar. Bütün
bunlar büyük bir ustalıkla yorumlandığında ortaya ilginç bilgiler çıkar.
Binlerce yıldır biriken bilgiler günümüze kadar gelmiş ve yeni astrologlar kendi
izlenimlerini, bilgilerini bunlara eklemiştir.
Bugün
astrolojinin nasıl çalıştığı hakkında çeşitli kuramlar vardır. Güneş bizim Güneş
sistemimizin merkezidir. Bu yıldızdan ışık, ısı, elektromanyetik ışınlar,
elektrik ve kozmik ışın gibi fiziksel güçlerin yanı sıra, ruhsal ve zihinsel
güçlerin de geldiği bir gerçektir. Diğer gezegenlerin Güneş ve çevresindeki
hareketleri sırasında birbirleri, Güneş, ya da Yer arasında birtakım güç
iletişimleri olur. Bu güçler Burçlar Kuşağı'nın (ZODYAK) hareketleri ile
güçlenir, zayıflar ya da etkisi değişir. Doğum veya yıldız haritası bir kişinin
doğduğu anda gezegenlerin uzayda konumu belirlenerek hazırlanır. Bu an yeni
doğan çocuğun ilk nefesini aldığı an olarak kabul edilir. İlk nefes elektrik
yüklü partikülleri kapsar. Partiküller o an ve bulunulan yere bağlı olmak üzere
her zaman uzay ışınlarından etki alarak biçim değiştirirler. Bu değişim de yeni
doğan çocuğun ruhsal, zihinsel ve fiziksel bedeni üzerinde etki yapar. Doğum
anında etkili olan bu temel ve önemli şema, gökyüzünde gezegenlerin hareketleri
ile etkilenerek kişinin tüm yaşamı boyunca önemli rol oynar.
GÜNLÜK
ASTROLOJİK TAHMİNLER "FAL" MIDIR?
Astroloji bir fal değildir.
Bu sadece belirli değerlere dayanılarak yapılan bir yorumdur. Ve doğrudur.
Astroloji, insanın türlü özelliklerini yansıtır. Yeteneklerini belirtir. Zayıf
yönlerini açıklar. Bütün bunlara dayanarak neler yapabileceğini, mutluluğu
nerede arayabileceğini söyler. İnsanın doğum anında aldığı güçlü yıldız
etkilerinden yararlanmasını ve böylece kendisine iyi bir yol çizmesini
sağlar. Özel olarak çıkarılan bir doğum haritası daima doğru yol gösteren bir
pusula sayılabilir. İnsan, iyi etkili yıldızlardan yararlanarak hayatına
istediği gibi bir yön verebilir.
Akademik kökenli Hint Astrolog Tem Tarriktar'ın "Astrolojik Bilgi"nin insanlara
iletilmesinin ciddi bir sorumluluk işi olduğunu tartıştığı yazının başlığı "The
Responsible Use of Astrology”dir
Başlıkta yer alan sorunun cevabını verebilmek için "astrolojik tahmin" ve "fal"
kavramlarının düzgünce tanımlanması yeterli. Zira "fal"cılık yapmakla,
"astrolojik tahmin" yapmak birbirinden farklı işler. "Astrolojik tahmin" asla
"fal"cılık değildir, ama kimi falcılar "astrolojik veriler"i kullanabilirler...
Aklı
başında her insanın tahmin edebileceği üzere, aynı burca mensup bütün insanların
başına aynı anda bir felâket gelmez, ve hepsinin başına aynı anda devlet kuşu
konması da, dünya yüzündeki devlet kuşu (baykuş) nüfusu da yarım milyarın
altında olduğu için zaten mümkün değildir.
Gazete
ve dergilerde, bir süre önce çok popüler olan 900'lü hatlarda, Internet'te vs.
okuduğunuz "bugün için burcunuz ne diyor" açıklamasındaki Astrolojik
tahminlerin yüzde doksan dokuzu "fal"dır, ve bunların yazarları da Astrolojik
verileri kullanan veya- bazen hiç-kullanmayan falcılardır...
Peki,
"fal" nedir ve "falcı" kime denir?
Falcılık,bildiğiniz gibi, "gelecekten" (gâipten) haber verme işidir, ve İslâm
dininde (Kur'anda açıkça ifade edildiği üzere) yasaklanmıştır.
Tarriktar'ın, sistemli bir şekilde "bir başkasının yaşamı hakkında ahkâm kesme"
nin ne kadar tehlikeli bir iş olduğunu Psikoloji Bilimi ışığında tartıştığı
yazısı, İslâm'ın "falcılığı" niye yasakladığını daha iyi gözler ön üne
sermektedir. Zira, dinsel sistemler arasında, İslâm'ın çok özel bir yeri var
ki, o da, "kader" kavramını, o güne kadarki tanımından çıkararak "Tanrısal Düzen
ile akıl, sorumluluk ve irade sahibi insanın birlikte tasarlayıp oluşturdukları
hayat müfredatı" olarak yeniden tanımlamasından kaynaklanıyor. Esas olarak
dinler, zamanla, mevcut sosyal sistemlerle entegre olup yozlaşmış olsa da, tüm
peygamberler, kendi dönemlerinde "kaderinizi genel geçer kural ve ideolojilere
teslim etmeyin, kendinizi değiştirin ve güçlendirin ve böylece düzene karşı
durabilin" diyen "başkaldıran insan"lar dırlar. Ve fakat İslâm dini, Kur'an da
açıkça yer alan ifadelerle determinizmi kendi sisteminin dışında tutabilmiş
olduğu için özel bir öneme sahiptir.
Günlük
fallarda okuduklarımızdan, hepimiz "bir şekilde" etkileniriz. Bu etkilenme,
geleceğimiz hakkında söylenenlerin doğruluğuna kayıtsız şartsız inanıp
olacakları beklemek şeklindeki bir tepkiden, hiç inanmayarak dalga geçme,
inanan kişilerin "salak" olduğunu düşünerek kendini yalnız hissetme ve hatta
bunu yazıp-çizen / buna inanan kişilere karşı az veya çok öfke duymaya kadar
uzanan farklı tepkilere yol açar.
Doğru
olan tek şey var ise, bu da, bu günlük falların pek çoğunun, gerçekten, ve
sadece "fal" olduğudur. Fal ise, bir "kişisel tahmin" olmanın ötesinde bir şey
asla değildir ve olamaz. Gelecekte olan olayları tahminde isabet kaydedilmiş
ise, bu o kişinin "güçlü" bir öngörüsü/önsezisi; olduğu içindir, ve burada
öngörülenler ASTROLOJİ'nin İŞİ DEĞİLDİR. Tüm bunlara ek olarak, dikkatlerden
kaçmaması gereken bir başka konu daha var ki, o da çok çok önemli: Falcı,
gelecek için öngördüğü olayların mimarlarından biridir de aynı zamanda!
Eskilerin "bir şeyi kırk kere söylersen olur" diye ifade ettiği, ve Psikoloji
Bilimi'nde "kendini doğrulayan kehanet" olarak ifade edilen davranışsal olgu da
"beklentinin belirleyiciliği"nin kültürel ve bilimsel kanıtlarıdır.
Peki,
Astroloji'yi "falcılık"tan ayıran çizgi nerededir?
Astroloji de gelecek hakkında ahkâm kesmekte değil midir?
Evet,
Astroloji "gelecek hakkında tahminler"de bulunur.
Ama
bu, bir "hava tahmin raporu"ndan daha farklı, ya da daha fazla bir şey
değildir. Yarın havanın yağışlı olacağı söylenirse size, bunun belli bir
"gerçekleşme" potansiyeli olduğunu bilirsiniz. Ama ertesi gün evde oturmak, ya
da yağmur var diye çizme ve yağmurluk giymek, ya da bunları evde bırakıp
iliklerinize kadar ıslanmak SADECE sizin seçiminizdir.
Yalnızca ve yalnızca, sonuçlarına katlanmak zorunda olduğunuz "kişisel"
seçiminizdir. Evinizi yağmurda su basma tehlikesi varsa çoluğu çocuğu toplayıp
kardeşinizin evine yollanır, ya da korku içinde yağmurun yağmamasını ya da az
yağmasını dileyerek evde oturup olacakları beklersiniz. Kardeşinizin evine
yatılı gitmenin de, siz evdeyken evi su basmasının da farklı "zor" sonuçları
vardır. Ve bu "zor" sonuçlara katlanmak, "seçimi yapanın kendiniz olduğunun
kesin olarak bilincinde olduğunuz sürece" KOLAYdır!
Astroloji'nin sırrı burada işte...
TASAVVUF VE ASTROLOJİ
Popüler Bilim, Bilim ve Teknik ve Ultra gibi bilim dergilerine çeviri ve
makaleleri yayınlanan araştırmacı-yazar Ahmed Baki özellikle, kuantum fiziği ve
hologram tekniğiyle ilgili bilimsel bulgulara felsefi açıklamalar getiriyor.
“Tasavvuf eserlerinde gördüm ki, insanın alın yazısı denen olay, yıldızların
konumuna bağlı olarak anlatılıyor. Bu konuda Türkiye’de bilinen iki eser var.
Birincisi 12. Yüzyılda yaşamış Muhyiddin İbn Arabi’nin “Fütuhat-ı Mekkiye”si,
ikincisi 1700’lü yıllarda İbrahim Hakkı Erzurumi’nin “Marifetnamesi”. Bunları
araştırdığımda her iki eserin de 30’dan fazla dünya diline çevrilip üzerinde
araştırma yapıldığını gördüm.
İbn
Arabi, dünyada oluşan her şeyin burçların tesiriyle meydana geldiğini söylerken,
Erzurumi “insanların fiziki yapılarından kişiliklerine kadar tüm özelliklerinin
gezegenlerin konumlarına göre burçlardan geldiğini ve tüm bu özelliklerin anne
karnında programlandığını” öne sürüyor.
Beyin
konusunu incelediğimizde gerçekten beynin programının son halini anne karnından
çıkarken aldığını görüyoruz. Beyindeki hücreler doğumdan sonra hiçbir zaman
yenilenmiyor. Doğum anı itibariyle alçının kalıplaşması gibi kalıyor ve ömür
boyu o hücreler kullanılıyor. Beyindeki bütün faaliyetler nöronlar arasındaki
biyo enerjik faaliyet. Bu da herkesin beyninde farklı. Eğer siz doğumunuz
itibariyle kırmızı renkten hoşlanacak bir beyin programına sahipseniz kırmızı
renkten hoşlanıyorsunuz. Bir travmaya uğramadıysanız herkesin anlayış biçimi,
düşünce yapısı, hatta karakter özellikleri tamamen beyin programının eseri
olarak ortaya çıkıyor. Yine benim tespit ettiğim bir olay var. Erzurumi, insan
beyninin anne karnında dördüncü ayın sonunda dışarıdan gelen tesirleri
değerlendirmeye başladığını söylüyor. Bugün bazı bilim adamları da insan
beyninin hücrelerinin belirlenmeye başladığı zamanın dördüncü ayın sonu olduğunu
ve bilinmez bir şekilde o günlerde bir başkalaşım meydana geldiğini söylüyorlar.
“Artık doğacak olan bireyin yazgısı tamamen kararlaştırılmıştır” diyorlar.
Peki
beyin programı nasıl oluşuyor? Burada da genetik konusuna bakmamız lazım. Her
beynin programı, o beyni meydana getiren hücrelerin genetiğinde gizlidir.
Genetik olarak hangi özellikleri taşıyorsa kişi, o özelliklerin ortaya çıkardığı
bir beyin yapısına sahip oluyor. Yıldızlarla ve gezegen konumlarıyla insan
karakterinin bağlantısı bu noktada meydana geliyor. Çünkü bilimsel olarak tespit
edilmiş bir olay var; yeryüzündeki bütün evrimlerin kaynağı uzayın
derinliklerinden gelen kozmik ışınlar. Buna genetikte mutasyon deniliyor. Yani
gende tekrar eski haline dönmemek üzere meydana gelen değişiklik.
Ve tüm
bilimsel veriler, tasavvuf eserlerinin gerçek bilgiler içerdiğini ortaya
çıkarıyor. O gün “alın yazısı” denilen ifade, bugün “beyin programı” dediğimiz
şeyin aynısı. Astrolojinin dinde yeri olamdığını savunanlar, “ötede bir Tanrı”
inancına sahipler. Bu algıladığımız evrenin ötesinde, bu evreni yöneten bir
Tanrı düşüncesi var. Oysa Kuran’ı incelediğimizde veya tasavvuf eserlerine
baktığımızda, Allah ismiyle tanıtılan ve açıklanan varlık zannedildiği gibi
bütün bu evrenin ötesinde uzayı yöneten yukarıda bir varlık değil.
Allah
ismini Kuran’daki manasıyla kavradığımız zaman ortaya çıkan gerçek şu:
Astroloji, tasavvuf eserlerinde incelediğimiz gibi sistemin nasıl işlediğini
açıklayan bir mekanizmadır.”
|
İSLAM ALEMİNDE ASTROLOJİ
İslam aleminde bilimsel çalışmaların öncülüğünü astroloji ve buna bağlı
olarak astronomi yapmıştır. Müslümanların astronomi ve astrolojiyle ilgili
çalışmalara başlamaları, öncelikle, günün vakitleri ve kıbleyi belirleme
ihtiyacından doğmuştur.
Böylece astronomiyle ilgili çalışmalara ilk önce Hint ve İran kaynaklarını
incelemekle başlarlar. Daha sonra Grek eserlerden faydalanmaya
başladıkları görülür. Hint, Grek, İran astronom ve astrologlarının hemen
bütün eserlerini inceleyip bilgilerine sahip olurlar. Bunların aracılığı
ile şüphesiz Eski Mısır ve Babil astronomi geleneklerinden de haberdar
oldular.
Çünkü, astroloji, insanlık tarihinin başlangıcı kadar eskidir ve hemen
bütün kültürlerde karşımıza çıkmaktadır.
Müslümanların yaptıkları bütün bu çalışmalarının sonucunda, ilk ciddi ve
bilimsel Arapça eserlerin astronomi ve astroloji alanında ortaya çıkması
son derece doğaldır. Astronomi ve astrolojiyle ilgili yapılan bu yoğun
çalışmalar, matematik, coğrafya, fizik, kimya ve tıp alanındaki
gelişmelere büyük katkılar sağlayacaktır. Zaten bu çalışmaların
başlamasıyla birlikte zamanın bütün Avrupa'sını etkileyecek bilimsel
keşiflerde bulundukları bilinmektedir. Rönesans döneminde ortaya çıkan bir
çok keşfin temelinde İslam alimlerinin çalışmaları ve buluşları gizlidir.
Müslüman astronomların, matematiğin astronomiye uygulanışında
geliştirdikleri yeni metotlar, hem matematik hem de astronomiye kesin
boyutlar kazandırmıştır. Örneğin, Müslümanlar, kirişler hesabı yerine
trigonometriyi ve sinüsler hesabını kullanmış, böylece gezegenlerin
hareketiyle ilgili hesaplama tekniklerinde daha önce ulaşılanın çok
ötesinde bir mükemmelliğe erişmişlerdir.
Astronomiyle birlikte gelişen astroloji bu dönemde neredeyse birbirinin
içine girmiş durumdadır. Hatta astroloji, matematik, fizik, kimya, tıp ve
insanı konu alan hemen bütün ilimlerle iç içe bulunmaktadır.
Bunun nedeni, sanırım İslam felsefesinin içinde gizlidir. Çünkü, insan,
bütün varoluşu kendi içinde özetleyen bir mikro kozmos yani küçük alemdir,
varoluşun sembolüdür. Bu nedenle varlığı kavramanın anahtarı insandır.
Bütün bunlardan dolayı da çok önemli astronomi risalesine iliştirilmiş
astrolojik bölümler vardır. Ve, insanın yeryüzü hayatı ile göksel etkiler
arasındaki karşılıklı ilişkiye ayrılmıştır. Astrolojinin bir sistem ve
disiplin olarak ilk kez ortaya çıkışı, Batlamyus dönemindeki Mısır ve
özellikle Kahire'de yapılan çalışmalardır.
Ancak, İslam astrolojisinin kaynağını oluşturan Grek ve Hint astroloji
eserleri, İslam alimlerine ışık tutmak-la birlikte, Müslüman astrologlar
bu eserlerin sunduklarından çok daha fazla bilgi birikimine ulaşırlar.
Üstelik, Müslüman alimlerin kendilerinden önce yapılmış olan çalışmaların
çok daha üzerinde, kesin yöntemler geliştirdikleri, ortaya koydukları
eserlerden anlaşılmaktadır. Örneğin; Nasireddin Tusi'nin yazdığı, bir
astronomi şaheseri olan 'Astronomi Teskeresi' adlı eserinde, Batlamyus'çu
gezegen modelinin eksikliklerini şiddetle eleştirir. Ve daha sonra kendi
ismiyle anılacak modeli yaratır. 'Tusi-couple' Bu model, tek-biçimli
dairevi hareketlerin bir terkibi olup itiraz edilmez niteliktedir.
Dini otoritelerin, astrolojinin gele-cekten haber verdiği düşüncesiyle
oluşturdukları muhalefete rağmen bu ilim yüzyıllar boyu İslam
medeniye-tinin her köşesinde uygulanmış, zamanın ünlü Müslüman alimleri
tarafından ciddi incelemeler yapılmıştır.
Üstelik, zamanın hükümdarlarının astrolojiye özel ilgi duymalarını, bu
ilmin ilerlemesi için bir avantaj olarak değerlendiren alimlerin arasında
Gazneli Mahmut için hizmet veren Biruni ve Hülagu için de Nasireddin Tusi
bulunmaktadır.
Astroloji, bir taraftan gök ile yerin izdivacı üzerine temellendirilmiş
olan astrolojik sembolizm ve yer yüzündeki olayları belirlemede kozmik
realitenin meleki yönünü inceleyen bir disiplin olarak belirir. Bunun
sonucunda İslam metafizik ve kozmolojisinin organik bir tarafı haline
gelir. Ve, İbn Sina, Sühreverdi ve hatta Eş'ari kelamcısı Fahreddin Razi
gibi birbirinden farklı şahsiyetlerin eserlerinde kendini gösterir.
Astrolojinin gelecekteki olayları bilme teşebbüsü, İslam'ın ilahi iradeye
atfettiği mutlak kudret arasında açıkça görülen farklılıklara rağmen,
İslam batıniliğinin belirli yönleri ile bütünleşmesinin nedeni,
astrolojinin yapısındaki kozmolojik sembolizmdir.
İslam tarihi boyunca özellikle kelamcılar ve fakihler astrolojiye karşı
olmayı sürdürmüşler ancak, aynı ısrarla ünlü astronomlar ve büyük alimler
arasında astroloji gelişmeye devam etmiştir. Ancak, astrolojinin dayandığı
metafizik temeller zamanla kaybedilince bu sanat, kelimenin gerçek
anlamıyla ne yazık ki hurafeye dönüşmüştür.
Bir zamanların en gözde ilmi olan ve daha sonra kaybolan astroloji, şimdi
yeniden araştırılmaya başlanmıştır. Umarım yakın bir gelecekte hak ettiği
saygınlığı tekrar kazanır.
BİREYSEL YAŞ DÖNÜMLERİ VE ASTROLOJİ
İnsanlar yaşamları boyunca çeşitli yaş dönemlerinden geçerler. Yaşadığımız
her dönem elbette kişisel gelişimimizi tamamlamaya yardımcı olmak için
vardır. Topladığımız tecrübe ve edindiğimiz donanımlar, yaşamımızın
gelecek döneminde bize ışık tutup aydınlatabilirler veya yanlış yollara
sapmamıza neden olabilirler. Psikoloji ve sosyoloji gibi bilimler bu
dönemleri kendi alanlarına uygun olarak inceleyip, anlatırlar.
Astroloji ise, kendine özel bir yöntemle çalışarak, bu olaylara çok eski
zamanlardan beri ışık tutuyor. Modern Astroloji kişisel yaş dönemlerini,
Uranüs gezegeninin doğum horoskopuna göre yaptığı hareketleri inceleyerek
saptamıştır. Tabi ki bunu destekleyen farklı unsurlar da vardır.
Uranüs'ün bir turu yaklaşık olarak 84 yılı bulur. Bu da günümüzde ki insan
ömrüne çakışan bir süre sayılabilir. Uranüs özgür iradeyi temsil eden bir
gezegendir. Yaşamımız boyunca orijinalliği, geleneklere bağlı olmayı ve
bireysel uyanışımızı harekete geçirir. Bu konularda gelişmemizi
sağlayabildiği gibi kısıtlayabilir de.
İlk Uranüs transiti ile tanışmamız 14 yaşında gerçekleşir. Natal konumu
ile Yükselene sekstil bir açı oluşturur. Bu da çocukluğun bitişi olarak
anılır. Buluğ çağının tüm kişisel özelliklerini genç olma adımı atan kişi
üzerinde görebilirsiniz. Özgürlük duygusunun, kişisel patlamalarla dışa
vurumunu yaşarlar.Ancak tecrübesi gelişmemiş olan genç, bu durumu nasıl
karşılayacağını bilemez. Baş etme güdüsü ile olayları kişisel ve irsi
özellikleri ile yönetecektir.
İkinci Uranüs transitini yükselen kare olarak sert bir açıyla
deneyimleriz. Bu da en kritik dönem sayılan yaklaşık 21 yaşında
gerçekleşir.Açının sertliğini, yaşanan sürtüşmeler ve baş kaldırılarla
hissetmemek mümkün değildir. Genç insan için iki yol vardır. Bu döneme onu
hazırlayan şartlar eğer olumlu ise gerçekten şanslıdır. Aksi halde,
izlerini hayatı boyunca taşıyacağı yanlışlar yapabilir. Boşluk içine
düşmek, yanlış arkadaş grupları ve ilişkiler, ruhsal eziklikler gibi.
Bundan sonraki adımına duyarsız kalarak veya koşullara boyun eğerek devam
edebilir.
Uranüs'ün yumuşak açılarından trini ile yaklaşık 28 yaşında tanışılır. Bu
döneme kadar biriken tecrübeler kişiyi olgunlaştırmış ve orta yaşını
süreceği dönemlere hazırlamış olmalıdır. Bilinçli ve tecrübelerle dolu
olarak gelecek Uranüs açısına doğru ilerleyiş başlar..
Yaklaşık 42 yaşında deneyimlediğimiz ve hayatın en önemli olayı sayılan
orta yaş krizinin de bu döneme yansıması tesadüf değildir. Oluşan zıt
açının tüm gerilimlerini kişi üzerinde göstermesi mümkündür. Eğer o yaşa
kadar isteklerimiz dışında hareket ettiysek, oynanan sahte rolü bir anda
terk edebiliriz. Tıpkı yürümeyen bir iş veya aşk ilişkisi gibi. Kişiler
daha özgür ve bağımsız oldukları alanlara yönelmek isteyeceklerdir. Açı
daralmaya başladıkça, etkilerin dışa vurumu da azalacaktır.
Beşinci olarak deneyimlediğimiz Uranüs açısı, daha yumuşak olarak yaşanır.
56 yaşlarında yaşananlar, büyük ihtimalle kendi ile barışık ve kendinden
emin biri olarak yol almak olabilir. Otorite kurma yeteneği doğal olarak
artmıştır.
63 yaşında yaşanan kare açı ise gerçekten kişiyi zorlayacak ve yeni
tecrübeler edinmesine sebep olacaktır. Konumu ve kişiliği toplum içinde
onaylanmayanlar, bu dönemde yalnızlığı seçebilirler. Kişi çevresi ile
sıkça ters düşebilir.
70 yaşında alçalan sekstil açısı deneyimlene-cektir. Çok keyifli bir
dönemdir. Kişi kendini güçlü ve mutlu hissedebilir. Çevremizde gördüğümüz
keyifli ve becerikli yaşlılar, hayat enerjisi dolu insanlar buna en iyi
bir örnektir.
Son olarak yaşadığımız Uranüs açısı ile kendimizi muhteşem hissedebiliriz.
Bu bir kavuşumdur ve yeniden doğuşu simgeler. Bu açı 84 yaşında tecrübe
edilecektir. Artık bireysel gelişim tamamlanmıştır. Hayatta her şey
tecrübe edilmiş ve yaşanmıştır. Çoğu kişi için hayatın Rönesanssı
sayılacak bu dönemde, yetenekler sıra dışı olarak ortaya dökülebilir.
|
|